DOĞU AKDENİZ - KİLİKYA YOLU - PSIDIA
Doğu Akdeniz rotası tüm heyecanıyla devam ediyor. Her gün yeni bir cennet köşe, güzel insanlar ve yurdumuzu tanımanın vermiş olduğu hazla keyfe dönüşen bir serüven…
Anadolu, göçmenler için bir özgürlük ülkesi. Birçokları ana yurtlarından bu topraklara gelmişler ve Anadolu’nun uzun kültürel tarihine, insani büyüklüğüne kendilerinden bir şeyler katmışlar. Hepsini kucaklayan, hepsine hoşgörü gösteren bu inanış, bu toprakların kendinde derin köklere sahip olmuştur.
Suğla gölünden ayrıldıktan sonra asfalttan da çıkma zamanının geldiğini fark ediyorum. Önümde, Seydişehir’de tanıdığım Şevki aracı ile bana rehberlik ediyor. Yol ayrımından sonra vedalaşıp Söbüçimen’e doğru sarmaya başlıyorum. Artık dağlık Kilikia bölgesindeyim. Gevenbelini aşmak oldukça maharet isteyen bir yol olarak karşıma çıkıyor. Çok kullanılan yollar olmadığı için oldukça bozuk zeminde ilerlemek durumunda kalıyorum.
Özgür Atların Cenneti “SÖBÜÇİMEN YAYLASI”
Göçebelik, Orta Asya çağından beri biz Türklerin vazgeçilmez bir tutkusudur. Bu tutku ile birlikte Türkler, Payallar, Avsallar, Emişbeleni ve Okurcalar halkı Söbüçimen yaylası ile birlikte anılırlar. Özellikle yaz aylarında yediden yetmişe Türkler halkının çoğu soluğu Söbüçimen yaylasında alır. Yazın bunaltıcı sıcaklığın etkisinden kurtulmak için Söbüçimen yaylasının serin sırtlarında huzuru arayan halk yazın tadını doyasıya çıkarmaktadırlar.
Ben de bu kuş uçmaz kervan geçmez yolardan Çukuryurt geçidini aşarak Söbüçimen yaylasına varıyorum. Özgür atlar ve her yerdeler. İlk önce biz şehirli kalabalığı tedirgin bakışlarla izledikten sonra yaylanın ortasında masmavi berrak suyu ile göz kamaştıran Eğrigölden sularını içip yollarına devam ediyorlar. Orta Torosların bir uzantısı olan Akçalı Dağları bu güzelliklerin bozulmasını engeller gibi böğründe saklıyor.
Bu akşam Alanyalı Mehmet’in Söbüçimen’de yayla evine konuk oluyorum. Gündüz sıcağına karşı akşam Toroslar iyice serinlemiş ve içimi ürperten bir ortam oluşturuyor. Sobalar yakılıyor, yemekler pişiyor ve farklı yörelerden olmamıza rağmen yıllardır birlikte gibiyiz……
Torosların Parlayan Yıldızı “SARIVELİLER”
Sarıveliler, Orta Torosların Güney yamaçlarında Göksu havzasını kapsayan, Taşeli Platosunda yer alan Karaman iline bağlı bir ilçedir. Dağ yollarından ulaşarak geldiğimiz bu şirin kasaba kuş bakışı bir vadi içinde yer almaktadır. Manzarası insan ruhunu okşayan tanımsız bir tarif yaratmaktadır.
Sarıveliler ismini kaçınız duymuş yada merak etmiştir bilemem ama ben merak edip sordum. Birkaç kuşak önce burada yaşayan Veliler sülalesinden Veli’nin sarışın olmasından dolayı bu ismin o zamanki köye verildiğini belirtiyor yaşayanlar. Elma, Kiraz ve Kardelenleri ile meşhur olduğunu öğreniyoruz.
Bugün rotamı Toroslardan deniz yönüne doğru çevirip Akdeniz’in ve Kilikia’nın en önemli kentlerinden biri olan Anamur’a çeviriyorum. Düzgün yolları kullanmadığım için Suolmaz geçidini aşarken havanın kararması yol almamı da oldukça zorlaştırıyor.Anamura’a akşam karalığında giriyorum. Akdeniz sahilinde deniz kenarında ki Paradise Kamping geceleme için iyi bir seçenek oluyor.
DAĞLIK KİLİKİA GEÇİTLERİ
Günümüzde Gülek Geçidi (Kilikia Kapıları) aşıldıktan sonra gelinen Çukurova Ovasına “Ovalık Kilikia” (Kilikia Pedias) denir (Mersin ile Antakya arasına konumlanır). Bunun batısında kalan Toros Dağları eteklerine “Dağlık Kilikia” (Kilikia Trakheia) denirdi (Alanya ile Mersin arasında konumlanır). Bugünkü konumuna göre doğu ve güney doğu sınırını Amanos Dağları, batı sınırını Antalya (Pamphylia) ovası sınırlar.
Kilikia adına ilk kez VIII. yy. da Asur metinlerinde rastlanmaktadır. Kilikia'da II. bin yılda Hititlerin sahne aldığı görülmektedir. MÖ. 68 yılında Roma Tarsos'u (Tarsus) eyaletin başkenti yapar.
Coğrafyanın ormanlarla kaplı olması Kilikia medeniyetini kereste zengini yapmıştır.Zamanın koşullarında Kilikia korsanlarının ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Yol aldıkça Kilikia medeniyetinin içlerine doğru ilerlemeye devam ediyorum. Antik kentler ve yeni yerleşimler bir bir karşımda sıralanıyor;
AKDENİZ, HİÇ BİR YERDE ANAMUR'DAKİ KADAR GÜZEL DEĞİL!
Sabah uyandığımda Akdeniz’in uçsuz bucaksızmış gibi duran masmavi sularına kendimi bırakıp hemen yanı başımızda tüm heybeti ile ayakta duran Mamure Kalesini denizden seyre dalıyorum.Uzunca süredir Toroslarda yol aldıktan sonra burada dinlenmek oldukça keyif verici…Anamur Kilikia medeniyeti zamanında uzun süre yaşamını idare etmiş bir yerleşim yeridir. Antik zamandaki adı Anemouriom…
Anamur’da gezilecek o kadar fazla yer var ki bunları bir iki güne sığdırmak nerede ise imkansız. Tarihe uzanan bu yolda Anamur’da ki eseler bize geçmişi anımsatır ve halen yaşatırcasına neredeyse dimdik ayaktalar.
Bizans, Roma, Selçuklu ve Osmanlı izlerini taşıyan bu yapılardan bir kaçı;
Mamure kalesi, 14. yüzyılda Karamanoğulları tarafından önemli ölçüde onarım görmüş ve adı "Mamure" olarak değiştirilmiştir. Kale daha sonra 15 ve 16. yüzyıllarda küçük onarımlar görmüş, 18. yüzyılda Osmanlılar tarafından yeni eklentiler yapılmıştır.
Anemouriom; Anamur’un atası sayılan bu antik kent, Anamur burnunun doğuya bakan yamaçlarında yer alıyor. Kentin ne zaman kurulduğu hakkında herhangi bir bilgi yok. Roma imparatorluk çağı öncesine giden kalıntılara da bugüne kadar henüz rastlanmamış. Kentin adı sadece bir liman listesinde geçtiği için onun M.Ö. 4. yy da var olduğunu söyleyebiliyor. Anemouriom adı "rüzgarlı yer" anlamında gelmektedir. Oldukça geniş bir alana yayılmış olan bu kenti gezmenize tüm gün yetmeyebilir.
Köşebükü Astım Mağarası; Anamur’un 10km kadar kuzeyinde yer alan orman içinden geçen bir yoldan ulaşılıyor. Bu mağaraya gelmeden bir önceki köyün kahvesine buraya geldiğinizi belirtirseniz görevlide sizle gelip kapısını açıyor. Habersiz gelirseniz, mağaranın kapısında görevlinin cep telefonu yazıyor. 225 milyon yıllık geçmişe sahip lam bu mağara Astım hastalığına iyi geldiğine ve çocuk doğuramayan kadınlara doğurganlık yarattığı inancı yaygındır. Yıllardan beri insanlar mağaranın Huzur bölümünde “rahatlık”, Şifa bölümünde “sağlık”, Dilek kuyusu bölümünde “mutluluk” arayışında olmuşlar.
Anamur’daki ziyaretim tabi bunlarla sınırlı değil fakat, sizlerinde gelip Akdeniz’in tarihi dokusunu üzerinden halen atamamış olan Anamur’u gezmenizi tavsiye ederim.
Nagidos/ Softa Kalesi ; Anamur-Silifke karayolunun, 20.km de Bozyazı köprüsünü hemen geçtikten sonra Çubukkoyağı köyü yönüne doğru saptıktan sonra ulaşılabilinir. Yüksek bir tepe üzerine kurulmuş olan kale, etkileyici bir manzara sunmaktadır. Görülmeye değer.
Anamur’dan sonra Akdeniz kıyısı boyunca ilerliyorum..Silifke, devam edecek..
Melih Eriş
Yorumlar -
Yorum Yaz