İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,
belki de sadece keşfetmenin hazzını...
Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
Melih Eriş
.................................................
BOZCAADA (TENEDOS) / Kuzey Ege - 5
“Tanrı, insanlar uzun ömürlü olsun diye Bozcaada’yı yaratmış” Heredot…
Kuzey Ege seyahatim tüm heyecanı ve keyfiyle sürüyordu. Araçlar bir bir sıraya girerek vapurun kalkışının yaklaştığını hissettiriyordu. Üzüm, şarap ve gelincikleri ile ünlü bu adaya günde karşılıklı düzenli olarak üç sefer düzenleniyor. 30 dakika sürüyor yolculuğum. Adaya yaklaşırken ilk dikkatimi çeken bir Venedik kalesi oluyor. Hemen sonra, sahil bandında sıralanan restoranlar, kafeler ve güneşte parlayan temiz beyaz evler dikkati çekmektedir. Gemi iskeleye yaklaşmaya başladığında bu görüntüleri hafızama kaydetmiştim. Araçlar bir bir adaya inerken bu kadar araç nereye gidecek derken herkes adanın ara sokaklarında kayboldu gitti. Benimse şakin bakışlarımdan anlamış olan pansiyoncu ve otelci tayfası hemen etrafımı sarıyor. Zaten araçlar vapurdan inerken hemen sizi karşılayıp kartlarını veriyorlar. Ben kampı tercih ettiğimden teşekkür ederek yoluma devam ediyorum. Ada etrafında gezinti yaparken, çok sayıda bağlar ve şarap mahzenleri ile karşılaşıyorum, bu arada adada lezzetli ve çeşitli el yapımı şarapları tatma imkanı bulmuyor da değilim hani!
Çevresi 38 km olan Bozcaada’nın alanı 36.67 km2 olup, etrafındaki irili ufaklı 17 adacık dahil olmak üzere 37.6 km2 lik yüzölçümüne sahiptir. Bu adacıklardan en büyüğü 800 dönümlük arazisi ile halk arasında Tavşan Adası diye bilinen Mavra Adası’dır.Ayazma kumsalına geldiğimde, Ege denizinin uçsuz bucaksız görüntüsü çıkıveriyor karşınıza. İşte o an “tamam burası” dedirten bir yer.Kampı buraya kuruyorum ve tekrar adanın merkezine dönüp deniz kenarında ki salaş restoranlardan birine kuruluyorum. Keyifli bir Bozcaada akşamını yerel şaraplar eşliğinde kutluyorum. Geceye Ayazma kumsalında yıldızların eşliğinde devam ediyorum.
Sabah üzerimde parıldayan güneşin ısıttığı kumsalda kısa bir yürüyüş sonrası, Bozcaada sokaklarını gezmek içi yola koyuluyorum. Dar sokaklar arasına konuşlanmış olan rengarenk Bozcaada evleri tarihin doksunu yaşatır gibiler. Bununla birlikte tarihi doku korunarak kafeler, restoranlar, çay ocakları da bir bir yerlerini almış ve müşterilerini bekliyorlar. Çok fazla antik çağdan tarihi eser kalmamış günümüze kadar ama anlatılan hikayeler dilden dile günümüze kadar ulaşmıştır.
Antik çağda Leukophrys,Yunan Mitolojisinde ise Tenedos adıyla bilinen Bozcaada’nın ilk sakinleri Akaların bir kolu olduğu ve M.Ö. 2000 yıllarında yerleştikleri tahmin edilen Pelasg’lar (Pelazziler)dır. Akalardan sonra Bozcaada’ya sırasıyla Fenikeliler, Atinalılar ve Yunanlılar hakim olmuştur. Ada M.Ö.493’de Pers istilasına uğramış, M.Ö.334 yılında ise Pers istilasına son veren Büyük İskender devri başlamıştır.Bergama Krallığından sonra M.Ö.168 yılında Roma hakimiyetine girmiştir. Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye bölünmesiyle Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğuna dahil olmuştur.
Bozcaada ilk defa 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet devrinde Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Osmanlı ile Venedik arasında Bozcaada için mücadeleler olmuş, Ada zaman zaman Venedik hakimiyetine girmiştir.
Bozcaada Osmanlı döneminde bir kale dizdarı ve kadı tarafından yönetilmiş, 1912 yılında Balkan Savaşı sırasında Yunan donanmasınca işgal edilmiş olup, Lozan Antlaşması sonucunda 20 Eylül 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır.
Bir de hikayesi var; derler ki: Denizlerin Efendisi Poseidon’un kim bilir kaç çocuğundan biri, Kyknos adında bir kralmış. Beyçayırı’nın kuzeyinde Lapseki bölgesindeki Miletos Kolonisi, Kolonai kentine hükmedermiş. Onun da Tenes adında bir oğlu varmış. Tenes’in annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Fakat üvey ana bu ya; Tenes’e iftira etmiş! Üstelik kendisine yalancı tanık olarak birde kavalcı bulmuş. Kral Kyknos bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık yüze yüze gitmiş, boğazdan geçerek Leukophrys Adası’nın sahiline vurmuş. Tenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş ve ünlü coğrafyacı Strabon’a göre bazılarının Kalydna dediği Leukophrys Adası’nın ismini “Tenes’in Adası” anlamına gelen Tenedos olarak değiştirmiş.
Bozcaada’da Ayazma, Poyraz ve İğdelik'te güneşin ve denizin tadını çıkarabileceğiniz birbirinden güzel kumsallar bulunmaktadır. Doğal bitki örtüsü ise makiler ve ufak çalılardır.Yapılan bir araştırmaya göre Ada’da 65 familyaya ait 437 tür bitkinin olduğu tespit edilmiştir.
Kalenin iç bölümünde Bozcaada ile ilgili tarihi ve etnografik eserlerin sergilendiği bir sergi mekanı bulunmaktadır. Kale yaz dönemi boyunca her gün 10.00 - 19.00 saatleri arasında ziyarete açık olup giriş biletlidir.
Kumburnu
Bozcaada dönüşünde vapurdan indiğimde ilk durak noktanız Geyikli kasabası oluyor. Önce kuzeye, Kumburnu’na rotayı çeviriyorum. Yol beni, asırlık çam ağaçlarının ve sık bitki örtüsünün arasından geçirerek Kumburnu sahiline çıkıyor. Kumburnu daha çok az kimsenin keşfettiği sahil şeridi, berrak mavi suyu ve koyları ile ilginizi çekecek. Doğal yapısı itibariyle denizden çıkarma yapmaya uygun olduğu için, Çanakkale savaşının en önemli mevzilerinden biriymiş Kumburnu. Savaş sırasında yerleştirilen 4 batarya, yer altındaki beton sığınaklar, karanlık dehlizlerdeki makineli tüfek mevzileri sizi yüzyıl başına götürecek ve içinizin ürperdiğini hissedeceksiniz.
Tarihi koyda motel ve lokanta var. Komşu koylarda da konaklanacak ve kamp kurulacak tesisler de mevcut. ben yoluma devam edip bugün ünlü antik kent Truva’yı ziyaret etmeyi planlıyorum. Kumburnu aynı zamanda bir balık cenneti. Gece atılan ağlar sabaha kadar balıkla doluyor ve sahildeki Kumburnu lokantasında servise çıkıyor.
Mavra Adası
Eğer vaktiniz varsa ve balıkçılarla anlaşıp tekne bulabilirseniz, güzel bir tekne yolculuğundan sonra 40 dakika uzaklıktaki Mavra adasını görmelisiniz. Balıkçılar eğer hala kalmışsa size ıstakoz yuvalarını gösterecek. Avlanmak için değil seyretmek için de olsa birkaç kiloluk ıstakozların bulunduğu berrak denize ve onların yaşamlarını daha yakından görmek için dalmaya değer.
Truva (Troia)
Kumburnu’ndan çıktıktan sonra ara köy yollarından geçerek Çanakkale asfaltına çıkıyorum. Rotam Truva antik kenti. Kuzey Ege zenginliklerini sunmaya devam ediyor. Yol üzerindeki tabeladan deniz yönüne doğru 5 km' lik asfalt yoldan sonra Truva antik kenti girişine ulaşabiliyorum. Geniş bir otopark alnına aracımı bıraktıktan ve giriş ücreti ödedikten sonra artık tarihi dokunun içine girmiş bulunuyorum.
Yıllardır resimlerde gördüğüm ve son günlerde de Truva filimde izlediğim Truva atı nasıl bir şeydi? Gerçekten var mıydı? Evet orada duruyordu, tabi ki maketi. Girişte ilk olarak bu at karşılıyor. Efsanelerde anlatılan bu atın hikayesini hemen herkes biliyordur. Ata tırmanıp etrafı gözlemleyip birkaç poz aldıktan sonra tarihi kente doğru yolculuk başlıyor. Etraf oldukça kalabalık ve turist ziyaretçiler var. Meraklı bakışlarla etrafı gözlemliyorlar bende onları. Antik şehir kalıntılarını gezdikçe eskiden buranın bir liman kenti olup da şimdilerde denizden 5-6km içerde oluşunu ve coğrafi değişimleri hissediyorum.Yüksek bir tepenin üzerinden Çanakkale boğazına giren gemileri, gözleriniz sağlamsa çok uzaklarda Şehitlik Abidesini görebiliyorsunuz.
Truva kentinin antik geçmişini gezdikçe hissetmek daha güzel olduğunu düşünerek tarihi anlatımına girmeden sadece Homeros’un birkaç sözünü sizinle paylaşacağım.
Anadolulu ozan Homeros’un destanlarında Truva efsaneleri anlatılır. Oysa Homeros Truva savaşlarını konu edinen İlyada destanını savaşlardan 500 yıl sonra M.Ö.700 lü yıllarda anlatır. Yüzlerce yıl sözlü aktarımlarla efsanelerin anlatıla gelmesi yaşananların antik çağda ne kadar önemli etki bıraktığını gösteriyor. Truva efsaneleri Homeros’un anlatımları ile son bulmaz. Efsaneler çoğu zaman doğunun batıyla yada tersi hesaplaşmasına bürünür ve tarihin ünlü komutanları kendilerini Truvalı kahramanlarla özdeştirir. Yunanistan’ın fethi sırasında İskender Truva’yı ziyaret eder. Homeros’un Truva anlatımlarında bir çok ünlü burayı ziyaret etmiştir. Cesar, Augustus, Julianus bu misyonu sürdürür. Daha sonraları da ünlü bir ziyaretçisi olmuştur Truva’nın. “ Fatih Sultan Mehmet” Truva antik kenti 1996 yılında Milli parkalar koruma çemberine alınmıştır.
Truva sonrasında rotam, Çanakkale - Gelibolu yarımadası - Gökçeada-Çanakkale olarak devam edecek..
Hepiniz sevgiyle kalın...
Melih Eriş