GEZMEK YAŞAMAKTIR
Gezmek Yaşamaktır
GEZMEK BİR YAŞAM BİÇİMİDİR
Yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımak insanın ufkunu genişletir, yaşamını renklendirir. Gezmek, bilgi ve görgü artırmak ve gözlem yapmak demektir. Geziler yaşama açılan pencerelerdir. İnsan gezdikçe ülkesini, dünyasını daha iyi kavrar ve dünya sanki küçülür. Gezmek, görmek ve yazmak, bilgi ve görgüyü de içinde barındırır. Gezgin kaşiftir bir yerde, korumasızlık, korku ve heyecan geziyi daha da zevkli yapar.
Seyahat bir çeşit “ibadettir” ve insanı olgunlaştırır. Bazen programsız ve sürprizlerle dolu olması da ayrı bir zevktir. Geziler bazen uzun ve sıkıcı olabilir, zorluklar çıkabilir, hastalıklar ve daha akla gelmeyen bir sürü olumsuzluklar yaşanabilir. Ama geriye dönünce, tüm bunlar sadece birer hoş anı olur. Gezmek kişinin vizyonunu, hoşgörüsünü, üretkenliğini artıran bir okul gibidir. Gezen kişi, kendisini, yaşamı, dünyayı, diğerlerinden daha detaylı kavrar. Bu sayede kendi çizgisini çok daha belirgin ve tutarlı çizer. Yaşamın içine karışmış küçük detayları ve bu detaylarda saklanan mutluluğu yakalar. Bu da gezgini daha mutlu, çevresine karşı sevgi dolu, kendisiyle ve çevresiyle barışık, kendine güvenen daha başarılı ve üretken yapar. Unutmayın, güzellikler hep uzaktadır ve ayrıca her ülkede keşfedilmek ister.
Meksika'nın dar sokaklarında kaybolmak, Antartika’nın muhteşem doğası ile Himalayaların muazzam boyutlarına hayran olmak, Hindistan’da bir otelin penceresinde hırsızlık peşinde olan maymunlarla beraber uyumak, Güneydoğu Asya'da, Orta Asya'da bambaşka kültürlerden gelen yerli halklarla iletişim kurmak bir gezgin için unutulmaz tecrübelerdir. Aslında gezginler birer barış köprüsüdürler. Bu duyguları yaşayan sıradan bir insan bile bir daha asla eskisi gibi olamaz. Çünkü artık çok renkli ve zengin bir dünyanın kapılarını aralamışlardır. Bundan sonra hep daha fazlasını görmek ve öğrenmek ister. Bu tecrübeler hem kişiliği geliştirir hem de kişinin dünya üzerindeki konumunun anlamasına yardımcı olur.
Gezen kişi, yaşadığı ilginç ve sıra dışı tecrübeler sayesinde, kendini topluma ve bütün dünyaya karşı sorumlu hisseder. Gezgin gezdiği yerleri nasıl hatırlayacak? Hem sonra gezdiğini nasıl ispatlayacak? Gezgin gittiği her yerde her an fotoğraf çekimine hazırlıklı olmalıdır, hiçbir anı kaçırmamalıdır. Gezmek, geniş bir vizyon sağlar, hayatı tanıma sürecidir. Yurt dışında her şey “öteki” olur.
Gezmek, öğrenmek, dinlenmek, yaşama katlanmak ve dünyayı içimize sığdırmaktır.
Gezmek, yalnız kalmak ve kendini bulmaktır.
• Gezmek, başlaması kolay ama bitirmesi zor bir aşktır.
• Gezmek bir arayıştır, zenginliktir, dünyayı anlama isteğidir.
• Gezmek harita kullanma zevkidir, pasaport eksiltmektir, kendi içimize doğru bir yolculuktur.
• Gezmek, kaybolmak ve yepyeni bir coğrafyada tekrar uyanmaktır.
• Gezmek, geçmişi sevmek ve eski kültüre sahip çıkmaktır. Bir şairin de dediği gibi, gezgin insan flörte benzer. Her zaman gittiği yeri sever fakat daima ayrılmak zorundadır.
Kimi insanlar vardır işleri gerekçesi ile dünyayı dolaşırlar, kimileri dünyanın dört bir yanında konferanslara katılırlar, bazıları aile ziyaretleri için seyahat edenler ve bazıları ise tatil için seyahat ederler fakat bunların hiçbiri gerçek anlamda seyahat sayılmaz. Yola çıkmak için yola çıkmaktır, evden ayrılmaktır seyahat, gezgin olmak bambaşkadır. Bir gezinin gerçekleşmesi için, bir araya gelmesi gereken dört faktör vardır. Para, zaman, sağlık, ve istek. “İstek” bence en önemlisi! Sağlığı yerinde iken yola düşmeli insan. Çok fazla paraya da ihtiyacı yok aslında. Yola çıkan herkes bir şekilde geri döner.
Hayallerinizi biran önce gerçekleştirin, ertelemeyin. Hayatın kendisi zaten bir yolculuk değimli? Gezgin, kendi serüveninin kahramanıdır, bilgi taşıyıcıdır. Gezgin doğayı sever, barışçıldır. Gezgin bulunduğu ortamı tanımak ister. Gezgin farklı dillerden, dinlerden geleneklerden, şarkılardan, danslardan, ritüellerden, sokak oyunlarından ve mektup kültüründen zevk alır. Gezgin, kertenkele gibi güneşe karşı yatmaktan, içki masasında sarhoşları dinlemekten, lüks bir lokantada uzun uzun yemek yemekten hoşlanmaz. Gezgin kentlerin arka sokaklarında dolaşır. Gezgin gerekirse peynir ekmek yer, parkta yatar, otostop bile yapar. Gezgin bakar, görür, anlar, öğrenir, öğretir ve yolların çağrısına uyar. Mütevazidir, gittiği ülkelerin kokusunu, kültürünü, insanlarını, değerlerini kendisine katmayı bilir. Gezgin, dertlerinden ve monoton bir hayatın getirdiği tüm sıkıntılardan uzaktır. Gezgin serüveni sever, birbirine benzeyen ruhsuz beton binalardan, birbirine bitişik sıvasız evlerden hoşlanmaz. Gezgin, insanların birbirine yakın olduğu ‘mahalle kültürünü sever. Gezi sırasında gazete okumaz, televizyon seyretmez, apayrı bir “gezi dünyasına” dalar. Gezgin oteldeki oda numaralarını hep karıştırır, sürekli pabuç eskitir, kopya kültüründen hoşlanmaz, renkli kültüre sahip çıkar. Gezgin yola çıkmak için her fırsatı değerlendirir. İyi bir yürüyüşçüdür gezgin çünkü bir kenti anlamanın ve yaşamanın en iyi yolunun yürümekten geçtiğinin bilincindedir.
İnsan farkı ancak yürürken anlar. Ayakları sızlayana kadar dolaşır, yorgunluktan bazen bir otobüsün köşesinde, bazen bir motorun kuytusunda uyuklasa bile. Gezgin, pahalı giysiler yerine, yöreye özgün hatıra eşyaları satın almayı tercih eder. Gezgin lüks bir otelin havuz başında oturmak yerine, kentin kenar mahallelerinde dolaşmayı yeğler. Çünkü bir kentin ya da bir ülkenin sosyo-ekonomik yapısı, lüks otellerin havuz başında görülmez. Bir “dünya vatandaşı” dır gezgin. Tüm dünya insanlarına, uygarlıklarına ve kültürlerine, hiçbir ayrım yapmadan, ön yargısız yaklaşır. İnsanlarına ırk, din, dil, cinsiyet ve milliyet kalıplarının dışımda “insan” olarak bakmayı bilir. Kendi kültüründen olmayan insanların geleneklerini, kültürlerini, dünyalarını anlamaya çalışır.
Gezgin için yabancı ülke yoktur, gittiği yerlerde yabancı olan kendisidir.
Melih Eriş