KAYIP KITA MU
KAYIP KITA MU
Mu / Güneş İmparatorluğu, eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre ilk modern insanın anavatanı olduğu, Pasifik Okyanusu’nda, Asya ve Amerika kıtalarının ve Avustralya’nın iki katı büyüklüğünde ve günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce şiddetli yer sarsıntıları sonucu battığı düşünülen kıtadır.
Ezoterik kaynaklara göre modern insanoğlunun ana vatanı, dünyanın en eski yerleşim merkezi, din, mitoloji, efsane, destan ve sembollerin doğduğu yerdir. 70.000 yıl önce var olduğu tahmin edilen bu kıta üzerinde yaşayan 64 milyon insanla birlikte sulara gömülerek yok olmuştur. Batışın bir anda olmadığı, 2 veya 3 ayrı felaket ile birlikte 40 yıllık bir süre içinde bu kıta sisteminin yok olduğu düşünülmektedir. Bazı araştırmacı bilim adamları dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunmuş olan tabletlerdeki yazı ve sembollerin ezoterik bilgileri kanıtlar nitelikte olduğunu ileri sürmektedirler.
Güneş İmparatorluğu’nun Mu dilindeki adının U-luum-il şeklindeki bileşik kelimeden türeyen bir isim olup İl, kudret, devlet anlamına geldiği ifade edilmektedir.
Günümüzde Mu’nun bulunduğu bölgede yer alan ada ve adacıklar bu kıtadan arta kalanlardır. Bunun yanında da bu büyük kıtanın çevresinde de belli takımadalar vardır. Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Malinezya takımadalarını oluşturan adalar, Şili’nin açıklarında bulunan Juan Fernandez adası ve Paskalya adası da, muhtemelen bu kıtadan arta kalan parçalardır.
İşin ilginç tarafı 12 000 yılın bu medeniyetin batış tarihi olması, bu medeniyetin başlangıcının çok daha eskilere dayandığını göstermektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu kıtası, zaman içerisinde tüm dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluşturmuştur. Ayrıca bu medeniyetin Atlantis Medeniyetinden önce ve Atlantis’in bu medeniyetin mirasçısı olduğu bilinmektedir.
İlk kez İngiliz albay ve araştırmacı gezgin James Churchward’ın Hindukuş Dağlarında ve Tibet’te yaptığı araştırmalara dayanarak yazdığı altı kitapta ortaya atılan tezlerde, üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulguları tüm servetini ve zamanını harcayarak insanlığa aktarmıştır.
Churchward’ın metinlerine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet’teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri’ni okumasıyla başlamıştır. Churchward 1883 yılında bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan Rishi adlı bir Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward, bu tabletleri çözümleyebilmek amacı ile manastırda kaldığı iki yıl süresince çeşitli sembollerden ve şekillerden oluşan, eski ve ölü bir dil olan Naacal dilinde yazılmış olan tabletleri çözümlemiştir.
Tabletler çözümlendiğinde Tibet’e Mu kıtasından Naacal rahipleri tarafından getirildiği ortaya çıkmıştı. Tableti yazanlara Naacal Kardeşlik örgütü de denmekteydi. Naacal’lar hem bilim adamı hem rahiptiler ve Mu ülkesinde yönetici konumdaydılar. Bilinen ilk tek tanrılı dini hem kendi kıtalarında, hem kolonilerde yaşayan insanlara daha rahat anlatabilmek amacı ile bu semboller dilini kullanıyorlardı. Böylece Tibet rahiplerinin yüksek ruhsal güçlere ve ezoterik (batıni, içsel) bilgilere sahip olmalarının açıklaması da burada yatıyordu.
Churchward sonraki yıllarda, mineralog ve arkeolog olan Dr. William Niven tarafından Meksika’da 1921-1923 yıllarında ortaya çıkarılan tabletler üzerinde çalışmıştır. Churchward’a göre, Mexico City yakınlarında 1921–1923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet’te öğrendiği Naga-maya ya da Naacal dili denilen bir dilde yazılmıştı. Churchward’a göre bu tabletlerin 12.000 yıldan daha eski olduğu “Karbon 14” testi ile anlaşılmıştır. Böylece Mu kıtası, göç yolları ve batışı hakkındaki bilgiler hakkındaki eksikler tamamlandı.
James Churchward, Willam Niven’i günümüz bilimlerine, kendisine ışık tutan, katkıda bulunan çalışmalarından dolayı sevgi ve saygı ile anmaktadır. Belki de Niven’in kazıları olmasa Churchward çalışmalarını bu kadar ileri götüremeyecekti.
Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:
Mu uygarlığı folklor ve kültürel bir yapı oluşturacak duruma gelmişti. Aynı tarihlerde Mu’lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı, 26. paralel civarında Mexico City, Mısır ve şu anki Tibet’in de bulunduğu 3 bölgede olmak üzere. Bu koloniler de kıta haricinde 3 ana düşünce merkezinden dünyaya belli şekillerde yayılmaya başlamıştır. Dünya üzerinde görülen Mısır, Maya-Aztek, Hint-Tibet kültürlerinin 26. paralel civarında olduğu gözlemlenmiştir. Anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan zamanın Uygur İmparatorluğu’ydu. Mu’dan göçün Güney Amerika’dan Atlas Okyanusunda efsanevi bir kıta Atlantis’e de ulaştığı sanılmaktadır.
Mu’da tek tanrılı bir din bulunuyordu. İnsanlar büyük bir uyum içersinde ve tek tanrı inancı ile yaşamaktaydı. Bu dinin esası, Tanrı’nın tek oluşuna, ruhun ölümsüzlüğüne ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu. Mu’lular bu tek tanrıya güneş ile sembolize ederek Ra ismini verirlerdi. Onun için Mu uygarlığına Güneş İmparatorluğu da denmekteydi. Ra adının daha sonra Maya ve Mısır dillerinde de aynı anlamda kullanıldığını görürüz.
Kral olarak görev yapan liderlerine Ra-Mu, bilim adamı olan rahiplerİNe Naacal (Naakal) denilmekteydi. Mu dininin öğretimini Naakaller üstlenmişlerdir ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardır. Yöneticiler ve aristokrati, babadan oğula geçmez, kişiler, toplum içindeki başarı ve üretimi ile doğru orantılı bir şekilde seçilirdi.
Mısır’daki Ra ile hemen hemen aynı özellikler gösteren “Ra” sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, “O” diye hitap ettikleri tek Tanrı’yı simgelemede kullanılırdı. Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır’a da taşınmıştır.
Kıtada 4 ayrı insan grubu yaşardı ve onlar bu dünyaya bir başka ana vatandan geldiklerine inanırlardı. Anavatanlarının neresi olduğu tespit edilemişti. Hopi ve Dogonlar bunu Sirius olarak anlatmışlardı. Fakat bunun gerçekliğini kanıtlayacak arkeolojik tablet ve gözlem bulunmamaktadır.
Dört ırktan oluşan Mu’lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı. Mu’lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler. Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen ruhsal yetenekler Mu’lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu.
Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, “karışıklık” adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır.
Churchward’un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar şöyledir:Dr. William Niven’in 1921-1923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet.
Yucatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan ‘Troano El Yazması’. British Museum’da bulunmaktadir.
Bir başka Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. Bugün Madrid Ulusal Müzesi’nde bulunmaktadır.
Paul Schlieman tarafından Tibet’teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”.
Yucatan’da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğü Uxmal tapınağı’ndaki yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır.
Mexico şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir.
Perezianus ve Dresden kodeksleri.
Günümüzde Pasifik Okyanusunsa bulunan Yonaguni Batık Yapıları’nın da Kayıp Kıta Mu ile ilgisi olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Bu konudaki ayrı yazımızı okumak için lütfen linle tıklayınız:
http://www.meliheris.com/?pnum=280&pt=YONAGUNI+PIRAMIDI