DOĞU AKDENİZ - PAMPHYLIA
TOROSLARDA PAMPHYLİA-PİSİDİA-KİLİKİA TARİHİ GEÇİŞ
Bu yolculuktaki rotam Doğu Akdeniz ve Orta Toroslar. Doğu Akdeniz gezisini 4x4 jeeple tam 25 günde 5200km kat ederek tamamladım. Yolculuk esnasında otel ve pansiyon kullanmadım. Köy evleri ve çadır evim oldu. Doğu Akdeniz gezi anılarımı bir bütün olarak yazmaktansa, yörelere göre bölüştürerek paylaşmak istedim. Coğrafyanın çok geniş olması fotoğraf konusunda güzel bir arşiv oluşturdum.
Amacım Antalya’dan Antakya’ya kadar uzanan tarihi yolu izleyerek Toroslar ve Akdeniz’i birbirine kavuşturan Pamphylia, Pisidia ve Kilikia medeniyetlerinin izini sürmek.
Bir Türk gezgini olan Evliya Çelebi’nin 1671-72 yıllarında Pamphylia ovasından başlayıp Pisidia’yı aşıp Kilikia’ya uzanan tarihi yoldaki notları bizim için önemli bir kaynak oldu. Evliya Çelebi’nin yürüyerek 2 yılda tamamladığı bu rotayı 4x4 jeeple aşmayı planladım.
Bin yıllarca Anadolu’nun Akdeniz bölgesinde birçok medeniyetler bir bir sahnedeki yerlerini almışlar ve sonrasında da tarihin derin sayfalarına gömülüp gitmişlerdir. Tarihteki bu uygarlıklar arasında her zaman yakın ilişkiler gelişmiş ve birbirlerini etkilemişlerdir.
Akdeniz coğrafyasında sınırları birbirine dayanmış olan Likya – Pisidia - Pamphylia – Kilikia medeniyetleri birbirileri ile sürekli iyi komşuluk ilişkileri içinde yüzyıllarca tarih sahnesinde kalmayı başarmışlardır. Daha önceki yıllarda Batı Akdeniz gezim sırasında Likya ve Pisidya (bir kısmını) medeniyetlerini yakından tanıma fırsatı yakalamış, gezi anı ve notlarımı bu sayfalarda sizlerle paylaşmıştım (Batı Akdeniz-Güney Ege 1-2 ve Bey Dağları).
Pamphylia Medeniyeti, Yunanca'da “Tüm halkların yaşadığı ülke” anlamına gelmektedir. Pamphylia ovasını çevreleyen Toroslar, Akdeniz boyunca doğu-batı doğrultusunda denize paralel olarak yer alırlar. Bir bakıma kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı her zaman zor geçit veren doğal bir siper olarak Toroslar Pamphylia medeniyeti için korunaklı bir ortam oluşturmuştur.
Pamphylia, özellikle Roma çağında büyük bir refah dönemi yaşamış, Side, Aspendos, Perge ve Sillyon gibi kentler kurulmuş, burada yaşayan halkların kültür seviyelerinin yüksek olması günümüze miras kalan yapılarından anlaşılmaktadır. Bu antik kentleri bir bir gezdikçe tiyatrolar, hamamlar, sütunlu caddeler ve benzeri mimari yapılar bunu kanıtlar niteliktedir. Hatta Perge ve Side antik kentlerinde birer üniversite de olduğu yapılan kazı çalışmaları sonunda belirlenmiştir.
Günümüzde Antalya’dan başlayıp Orta Torosları da içine alarak Alanya’ya kadar uzanan geniş ova antikçağda Pamphylia adıyla bilinmektedir. Pamphylia ovası ilk çağlardan beri büyük değişiklikler geçirmiştir. Bugünkü Aksu, Acısu, Köprüçay ve Manavgat çayı gibi akarsuların Toroslardan kıyıya toprak taşıması ile deniz seviyesi gerilemiş ve böylece bereketli Antalya ovası daha da büyümüştür.
Pamphylia bölgesinde gezmeye başladığımızda her taraftan tarih fışkırdığını fark etmemek mümkün değil. Toroslardan akarak gelen nehirlerde bile tarihin dokusunu hissetmek mümkün.
Torosların Koynunda Bir Pamphylia'lı “ TERMESSOS”
Batı Torosların bir kolu olan Beydağlarının Antalya yamacına kurulmuş olan Termessos antik kenti Makedonya Kralı Büyük İskender’in savaşarak ele geçiremediği tek kent olarak tarihi kayıtlara geçmiştir. İskender’in şu söylemi de gerçeği yansıtmaktadır; “ Kalsın! Daha uzun bir yolum var, ordumu böyle bir kartal yuvası önünde harcayamam”.
Antalya’nın 30 kilometre kuzeybatısında kurulmuş olan Termessos denizden ortalama yüksekliği 1665m olup Güllük Dağı’nın tepesinde doğal bir platform üzerine kurulmuştur. Bir çok vahşi bitkinin arasında saklanmış ve sık çam ormanlarıyla sınırlanmıştır. Termessos’un, huzur veren ve el değmemiş görünümüyle diğer antik şehirlerden daha farklı ve etkileyici bir havası vardır. Doğal ve tarihi zenginliklerinden ötürü, antik şehir adını taşıyan Milli Park kapsamına alınmıştır. Termessos bir dağ zirvesi kenti olduğu için tırmanmak için kondisyonunuzun iyi olması gerekmektedir.
Termessos, Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerinden biridir. Tiyatro , dev gıda depoları, kaya oyma mezarlar , Agora ve Gymnausion eşliğinde muhteşem Antalya şehir manzarası büyüleyici bir ortam yaratmaktadır.
Dünya Kenti Antalya "ATTALEİA"
Türkiye’nin güney kıyılarının metropolü olan Antalya, kuruluşundan günümüze kadar sürekli iskan edilen tek Pamphylia kentidir. Değişik Osmanlı mimarisi ve dar sokaklarıyla ilgi çeken kentin tarihi yerleşimini görmek için Kale içine doğru yolculuk yapıyoruz. Antalya kale içinin dar sokakları günün her saatinde yerli yabancı turist görmek mümkün, tabi bununla birlikte çeşitli mallar satan turistik dükkanları da. Yakın çevresindeki antik kentler, düdenler ve koyları ile Antalya antik çağlarda olduğu gibi bugün de hepimizin gözdesi.. Antalya müzesi de ziyaret etmeyi unutmamak gerekir.
Düz Ovada Aşağıya Akan Düden Çayı “KATARAKTES”
Düden çayının antik çağdaki ismi Kataraktes dir. Düden şelalesinin kaynağı Antalya’nın 30 km kuzeyinde bulunan Kırköz ve Pınarbaşı denilen yerde ve dağın dibindeki güçlü kaynaklardır. Düden çayı şehrin 7 km doğusundan geçerek Karpuzkaldıran mevkiindeki 40 m.'lik bir falezden denize dökülür. Bu görüntüyü muhakkak fotoğraf karelerine eklemek gerekir. Düden şelalesi Antalya’nın yaz sıcağında serinlemek için gidilmesi gereken bir yerdir.
Pamphylia'nın Kutsal Kenti “PERGE”
Perge, Antalya'nın 18 km doğusunda Alanya karayolu üzerindedir. Aksu Bucağı'nın sınırları içinde bulunan bir antik kenttir. Kilikia - Pisidia ticaret yolunun üstünde yer aldığı için önemli bir Pamphylia şehridir. Şehrin kuruluşu diğer Pamphylia şehirleri ile aynı zamana rastlar (M.Ö.7 yy). Ana tanrıçası Perge Artemisi olan Perge hrıstiyanlar için önemli bir kent idi. Aziz Pavlos ve Barnabas antik kenti ziyaret edenler arasındadır. Kent yakınlarında bir tepe üzerine inşa edilen ancak yeri henüz bulunamayan Artemis Pergaia Tapınağı Pamphylia’nın dini merkezi niteliğindeydi.
Perge’den yol iki yöne doğru ayrılıyor. Kuzeye doğru yol alınırsa Pisidia medeniyetlerine, doğuya doğru yol alınırsa Pamphylia medeniyetlerine. Ben ikinciyi seçerek yoluma devam ediyorum.
Kartal Yuvasındaki Antik Kent “SILLYON“
Antalya-Alanya karayolundan Abdurrahmanlar sapağından kuzeye girince 12km, Belek sapağından kuzeye girince ana yola 8 km uzaklıkta bir Pamfhylia kentidir. Eski Yörük köyünün hemen dibinde, denizden 230 metre yükseklikteki Sillyon doğal kale görünümündedir.
Büyük İskender buraya da uğramış MÖ 300’lerin yarısında.. Sanırım sadece yüzey araştırması yapılmış, kazı çalışması yok. Keçiler ve birkaç meraklı turistten başka kimse geziyor mu bilmem?
Bu taraflara yolunuz düşerse fet edilmesi nerede ise imkansız olan Sillyon’a uğramalısınız....
Pamphylia'nın ticaret merkezi “ASPENDOS”
Aspendos antik kenti şu ana kadar antik yerleşimler arasında günümüze kadar ayakta kalabilen antik tiyatro binasına sahiptir. Aspendos, Antalya ili Serik ilçesinde bulunan Belkıs kasabasında bulunmaktadır. Aspendos her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmekte ve birkaç sene öncesine kadar konserler ve aktiviteler için kullanılmaktaydı. Fakat günümüzde artık yapının bu kalabalığı kaldıramayacağı anlaşılınca bu organizasyonlar yasaklandı.
Aspendos Antik Tiyatrosunun küçük bir hikayesi var: Aspendos kralının o zamanlar çok güzel bir kızı vardır ve herkes onla evlenmek ister. Fakat kral kimde karar kılacağını bilemediği için halka şöyle duyurur: kim halkımız, şehrimiz adına en yararlı ve güzel şeyi yaparsa kızımı ona vereceğim. Bu durum üzerine de iki büyük eser çıkar bu iki eseri de iki ikiz kardeş ortaya koyar . Bu eserlerin birisi şehre kilometrelerce uzaktan müthiş bir geometrik hesaplamanın sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa edilmiş kasabaya su getiren su kemerleri, diğeri ise orkestrasında yere metal para atıldığında en üst tarafından dahi o sesin duyulduğu dünyanın o zamanki ve günümüzün akustik olarak en iyi olan tiyatrosudur. Mimarı da Zenon'dur. Kral su kemerlerini gördükten sonra kızını su kemerlerini yapan mımara vermek ister fakat daha sonra da tiyatroya girdiğinde tiyatronun yukarı tarafında gezerken bir ses duyar. ses kıralın kızını ben almalıyım onu bana vermeli der. Bu akustiğe hayran kalan kral kızını mimar Zenon a vermekte karar kılar.
Eski Hamam Eski Tas "KURŞUNLU ŞELALESİ"
Ilık bir sonbahar havası Kurşunlu şelalesine geldiğimde yerini serin havaya bırakıyor. Kurşunlu'ya indiğimde ormanın içine yapılan yolu, uyarı tabelalarını, satış ünitelerini gördüm, yani tabiatın nasıl bozulabileceğini gördüm. Piknikçileri bir yana bırakırsak, eski hamam eski tas, isteyen istediği gibi yakmış mangalını, büyük emeklerle çimlendirilen ormanlık alan yine doğal halini almış. Yürüyüş yolundan aşağı inerken, suyun daha mavi olduğunu görüyorum, yaz ve bahara göre daha geniş görünüyor özünden sıyrılmış Kurşunlu.
Her köşede genç çiftler, ördekler, kuş sesleri, su sesi. Bir sessizlik hakim ama bu yeterli olmuyor. Bir kez daha gözlemliyorum, orman içi piknik alanını, yüzlerce değişik bitki ile örülü yürüyüş yolunu. Aklıma, Manavgat Şelalesi'nin tam ortasına kadar kurulmuş ve engel olunamayan lokanta terasları geliyor. Neyse ki Kurşunlu biraz daha şanslıydı. İçim buruk ayrılıyorum binlerce yıla tanıklık yapan Kurşunlu şelalesinden...
Bu akşam artık rotamı Alanya’ya doğru çeviriyorum. Yıllardır tanıdığım Hasan Usta’nın köy evinde misafir oluyorum.
Hem Pamphylia'lı hem de Kilikia'lı Alanya “ALAİYE“
Bugünkü gezim Alanya içindeki yerleşimleri ziyaretle başlıyor. Alanya kuzeyinde Toros Dağları güneyinde Akdeniz’in bulunduğu küçük bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Antik çağda Pamfhylia ve Kilikia arasındaki çizgide yer aldığı için pazen Pamphylia bazen de Kilikia olarak anılmıştır.
Alanya'nın ilk iskanı ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Kentin bilinen en eski adı Korakesium dur. Bizans döneminde ise Kalanoros ismi verilmiştir. 13,yy da Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Allaaddin Keykubat’ın kaleyi alması ile şehrin ismini Alaiye olarak değiştirmiştir. 1935 yılında Kenti ziyaret eden Atatürk ise Alanya adını vermiştir. Alanya tarihte bir çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu nedenle de günümüze bir çok eser kalmıştır.
Alanya Kalesi: Surlarının uzunluğu 6.5 kilometreyi bulan Alanya Kalesi, denizden 250 metreye kadar yükselen yarımada üzerindedir. Kalede yerleşim günümüzde de sürmektedir. Ahşap ve kagir tarihi evlerin önünde tahta tezgahlarda ipek ve pamuklu dokuma yapılmakta, değişik figürlerde su kabakları boyanmakta, küçük bahçelerde otantik yemek servisi verilmektedir. Ayrıca kaleye çıkan yol üzerinde ve limana egemen yamaçlarında restoran ve kafeteryalar vardır. Kale taşıt trafiğine açıktır. Yürüyerek ise yaklaşık 1 saatte çıkılabilir. Kale surlarından aşağıya baktığınızda kalenin duvarlarını Akdeniz’in mavi suları çevrilmiştir. Kaleden denize doğru fırlattığımız taşın denize düşmeyişi de ilginç bir deneyimdi.
Kızıl Kule: Alanya limanındadır. Kentin sembolü olan sekizgen planlı yapı 13. yy Selçuklu eseridir. Kale inşaatı sırasında belli bir yükseklikten sonra taş blokları kaldırmak güç olduğu için üst kısmı pişmiş kırmızı tuğlalarla yapılmış ve bu nedenle Kızılkule adını almıştır. Kule 1979 yılında ziyarete açılarak birinci katı Etnoğrafya Müzesi’ne dönüştürülmüştür.
Alanya gezim esnasında diğer ziyaret ettiğim tarihi mekanlar: Tersane, Tophane, Ehmedek, Bedesten, Darphane, Sitti Zeynep Türbesi.
Alanya’dan tekrar rotamı Manavgat yönüne doğru çeviriyorum. Bugün akşam Köprülü Kanyonda kamp yapmayı planladım. Alanya’ya 37 km mesafede denizden 9km içeride bulunan Selçuklu mimarisi olan Alara Kalesi ve Alara çayının hemen yanı başına kurulmuş olan Alarahanı ziyaret ediyorum.
Alara Kalesi’nin zirvesine çıkmak isteyenlerin en az bir saatlik tırmanışı göze almaları ve buna göre donanımlı olmaları gerekir. Zirvedeki manzara ise yorgunluğa değecektir. Alarahan’a giriş ücretlidir. Handaki restoranın yanı sıra Alara Çayı’nın kenarındaki küçük kır lokantalarında da yemek yenilebilir.
Pamphylia'da Liman Kenti "SİDE”
Pamphylia’nın önemli kenti olan Side "Nar" anlamına gelmektedir. Nar kentin simgesidir. Günümüzde de burası Nar bahçeleri ile doludur. Side, zenginliğini kuşkusuz limanına borçlu. Side’ye girdiğimde köyün girişinde antik kentin muazzam yapıları, büyülü atmosferi ilk karşılaştığım görsel şov olarak karşımda beliriveriyor. 20 yy. ın başlarında Giritli göçmenler tarafından antik Side kentinin üzerine Selimiye köyü kurulmuş olduğundan antik mirasın hepsini çıkarmak mümkün olmamıştır. Side antik kentinin bir başka özelliği de konuştukları dildir. Diğer Pamphylia şehirlerinden farklı olan dilleri (Sidece) araştırmacılar tarafından henüz çözülememiştir.
Piskoposlar Kenti Manava "MANAVGAT ŞELALESİ"
Manavgat’ta tarihi doku neredeyse tamamen yok olup gitmiştir. Hızlı kentleşme çabaları bir zamanlar gemilerin yanaştığı ticaret merkezini taş binaların altına gömmeyi başarmıştır. Pamphylia döneminde Piskoposlar şehri olarak anılan Manavgat günümüzde sadece şelalesi ile anılan bir kasabadan öteye gidememektedir. Manavgat şelalesi de bugünkü görünümü ile pek iç açıcı değildir. Şelaleye para ile girilmesinin yanında, etraftaki çay bahçesi ve restoran kirliliği bu güzelim gürül gürül akan Manavgat çayını ve doğa cennetini yok etmek üzere olduğunun kimse farkında değil! Üzülerek ayrılıyorum.
Pamphylia'da Yabancı Bir Kültür "LYBRE"
Manavagat şelalesinden çıktıktan sonra kuzeye doğru 10km yol aldıktan sonra Lybre antik kentine ulaşıyorum. Lybreliler Pisidia medeniyetine ait olmalarına rağmen Pamphylia topraklarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Torosların yamacındaki konumu ve halen günümüze sağlam olarak gelebilmiş bazı yapıları ile gezmeye değer bir ören yeridir. İlkçağ düşüncelerini betimleyen bir yer mozaiği Antalya Müzesinde sergilenmektedir.
Akşam saatlerinde Beşkonak-Taşağıl yoluna sapmış Köprüçay'ın eşliğinde Köprülü Kanyona doğru tırmanmaya başlamıştım. Bir doğa harikası olan Köprülü Kanyon’a sapaktan itibaren 43 km’lik bir yolla ulaşılıyor. Toroslara doğru giden dar, virajlı ama asfalt yolun büyük bölümü çam ormanlarının yeşilliği içinde geçiyor. Doğanın Türkiye’nin bu bölgesine ne kadar cömert davrandığını düşünüyorum. Bugün oldukça fazla yer ziyaret etmiş, her birinden çok etkilenmiş ve yorgunluk bastırmıştı. Artık kamp ateşini bir an önce yakıp, soğuk biramı açıp, gökyüzündeki yıldızlara dalıp sessizliğin içinde kaybolmak istiyordum. Hava karardığında Köprüçayın hemen kenarında kampımı kurdum.
Köprüler Diyarı Köprülü Kanyon "KÖPRÜÇAY( EURYMEDON)"
Köprülü Kanyon Pamphylia medeniyetinde son durağım olacak. Buradan sonra takip edeceğim yol ilk önce Pisidia ve sonrasında Kilikia’ya ulaştıracak. Artık bir doğa harikası olan Köprülü Kanyon’un girişine geldim. Köprüçayın yüzbinlerce yıl süren uğraşla oluşturduğu kanyonun girişinde bir Roma köprüsü var. Köprülü Kanyonun simgesi durumuna gelen Oluk Köprünün araçla üzerinden geçmenin keyfine varıyorum. Oluk Köprünün yapımı M.S. 2. yy olarak tarihleniyor.
Milli Park sınırları içinde Köprülü kanyon, Köprüçayı ve antik Selge kentinin bulunduğu 36.500 hektarlık alan, 1973 yılında Köprülü Kanyon Milli Parkı ilan edildi. Ön Asya’daki en büyük Akdeniz servi ormanı burada bulunmaktadır. Zengin doğal ortam yaban hayatın gelişmesine de imkan tanımış. Usulsüz avlanmalarla sayıları azalmış da olsa, milli park sınırları içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Köprülü Kanyon günümüzde yerli yabancı turistler tarafından Rafting alanı olarak kullanılmaktadır. Ben sadece rafting yapanlara el sallamakla yetiniyorum.
Tarihi Oluk köprü üzerinden geçtikten sonra dar ve virajlı yol Bozburun Dağını (2505 m.) delercesine ilerliyor ve beni "cesur savaşçıların yurdu" olan Pisidia yerleşimi Selge antik kentine getiriyor.
Sırada Pisidia Medeniyeti... Devam edecek.
Hepiniz sevgiyle kalın
Melih Eriş
Yorumlar -
Yorum Yaz