ESKİ TÜRKLER'DE DİNİ İNANÇLAR
ESKİ TÜRKLER'DE DİNİ İNANÇLAR
Umay, eski Türk ve Moğol inancı Tengricilik'te bereket tanrıçasıdır. Hamile kadınların, çocukların ve Dünyalar Ağacı'nda bulunan henüz doğmamış çocukların ruhlarının koruyucusudur. Eğer bir çocuk doğacaksa Umay oraya varır ve gök alemindeki “Süt Gölü”nden getirdiği bir damlayı çocuğun dudaklarına sürer, ona böylece dirilten bir “ruh” verir.
Tengri'den sonra gelen en önemli tanrısal varlıktır Umay. Eski Türk yazıtlarında Tengri'nin yanında ara sıra sadece onun adı geçer. Diğer tanrısal varlıkların adı eski yazıtlarda geçmez. Yeni Türkçede “Umay” sözcüğü ana rahmindeki “plasenta” anlamında kullanılmaktadır.
Ülgen, Türk Mitolojisi'nde (Tengricilik döneminde) Türklerin iyilik tanrısıdır. Tek tanrı inancında “gök tanrının oğlu” ve “gök aleminin hükümdarı” olarak görülmüştür. Bai Ulgan, Ulgan gibi adlarla Sibirya kavimlerince de yaratıcı tanrı olarak anılmıştır.
Ülgen, göğün on yedinci katında oturan Tengere Kayra Kan'dan “dönüşüm” yoluyla yaratılan göksel üç tanrı sıralamasında ilk sırada yer alır. Göğün on altıncı katında oturduğuna inanılan, hava durumunu, verimliliği ve doğurganlığı yönettiği kabul edilen, sonraları işlevlenerek Göktanrı'nın yerini alan tanrıdır, Ülgen.
Ötüken, eski Türklerin ve Moğolların geleneksel inancı Tengricilikte “toprak anaya” verilen isimlerden biridir. Moğollarda “Etugen, Itügen ya da Odigan” ismlerine de rastlanır. Ötüken-Kültü Tengri-Kültü ile birlikte özellikle Göktürk Kağanlığı sırasında büyük önem kazanmıştır. Ötüken adı verilen ormanlarla kaplı dağ, eski Türkler için çok kutsal sayılır. Bilge Kağan Orhun Yazıtları'nda Ötüken Dağı'nın “Türk memleketinin yüreği olarak” önemini dile getirmiştir.
Eski inanca göre “toprak ananın” ve “yer sularının” keyfi “ağaçların durumundan” belli olur. Eğer ağaçlar sağlıklı ve güçlü yetişiyor ve bol meyve veriyorlarsa “toprak ananın” insanlardan memnun olduğuna inanılır. Toprak anaya edilen bir dua güçlü ve büyük bir ağaca doğru yöneltilir.
Erlik Han, eski Türklerin ve Moğolların inancı Tengricilikte yeraltı aleminin efendisidir.Tengri'nin oğlu olmasına rağmen kötülüğü simgeleyen bir tanrıdır. İnanca göre Erlik Han, dünyanın yaradılışında Tengri'ye karşı fenalık yapmış ve Tengri onu ceza olarak yeraltı aleminin efendisi yapmıştır. Erlik Han, yeraltı aleminin en alt katında yeşil demirden bir sarayda, gümüşten bir tahtın üzerinde oturur. Orada kendine koyu kırmızı parlayan ve çok az ışık veren bir güneş yaratmıştır. Emrinde dokuz semerli boğası vardır. Tanrıya fenalık eden Erlik Han lanetlenmiştir
Tanrı; “Sen bana hile düşündün, fenalık ettin, senin halkın da hep hileciler, fenalık düşünenler olsun der” ve yarattığı karada dokuz dallı çam ağacının dokuz dalından kendi halkını türetir. Erlik, bu halk benim olsun der tanrıya, tanrı da ona git kendi halkını kendin bul deyip Erlik'i geri çevirir. Tanrı, halkına bu ağacın yalnız doğuya bakan 5 dalından istifade etmelerine izin vermiştir. Kalan 4 dal yasaklamıştır. Erlik gidip bu halkı baştan çıkarır. Erkek olan Törüngey ile dişi olan Eje, Erlik'in şu sözüne kanarlar; “Bu 4 dal aslında size yasak değildir, meyveleri de pek tatlıdır. Dilediğinizce yiyin”. Erlik sonra ağaca bekçi bulunan yılan uyurken ağzına girer ve ağaca çıkar, Eje'ye müsaade ettiğini söyler. Bunun üstüne Eje meyveden yer, Törüngey'in de ağzına sürer. Tanrı durumu fark eder ve Erlik'i yer altına gönderir. Eje'ye “sen benim sözümü tutmadın, bundan sonra gebe kalasın ve doğum sancıları çekesin” der. Yılana “sen benim sözümü tutmadın, bundan böyle şeytan diye bilinesin, herkes seni ezmeye öldürmeye çalışsın” der. Törüngey'e “sen benim sözümü tutmadın, 9 kızın 9 oğlun olacak ve hepsinden sen sorumlu olacaksın, insan neslini sen çoğaltacaksın” der. “Hepinizi hanemden kovuyorum, dünyaya gönderiyorum, burada sizi ben beslerdim, ben korurdum, artık kendinizi besleyip koruyacaksınız, bir daha da sesimi duymayacaksınız” diye ekler. Böylece Erlik insanoğluna ilk kötülüğünü etmiş olur.
Burada ismi geçen tanrılar ve anlatılan efsanevi olaylar, insanlık tarihi boyunca farklı isimlerle ancak aynı konularla anlatıla gelmiştir.
Melih Eriş