BURSA MERKEZ 1
Tarihin Yıpratmak İstemediği Kent BURSA - 1
Yolum bir çok kereler kış sporları yapmak için Bursa’dan geçmişti. Fakat hiçbir zaman Bursa’da soluklanıp, bu şehrin güzelliklerini görme fırsatını bir türlü yaratmamıştım. Rotamı çevirdim Bursa'ya ve güzelliklerine. İlk olarak turizm danışma ofisi bulup oradan aldığım tanıtıcı dökümanlarla işe başlıyorum. Şehir merkezinde Ulu Camii yanındaki danışma ofisindekiler gayet ilgili ve bilgili bir yaklaşımla bana yardımcı olmaya çalışıyorlar. Bursa ve çevresini okumaya ve tanımaya başlıyorum.
Bursa'nın tarihi ve güzelliklerini okudukça bu şehre daha gezmeden hayran kalıyorum. Bir bir gezmek için sabırsızlanıyorum. Okuduğum bröşürlerde Bursa'nın eşsiz doğal güzelliklere ve zengin tarihi geçmişe sahip bir kent olduğunu anlıyorum. Arkeolojik kaynaklardan öğrenilen bilgilere göre Bursa ve çevresi M.Ö 6000 yılından itibaren insanların yaşamlarını sürmeye başladıkları bir yerleşim yeri olarak tespit edilmiş ve tespit edilen birkaç höyük incelenmiş ve Tunç çağına ait kalıntılara rastlanmıştır.
M.Ö 1200'lü yıllarda Anadolu’da hüküm süren Hitit devletinin yıkılması ile ortaya çıkan otorite boşluğu nedeni ile Bursa ve çevresi Balkanlardan gelen Bityn ve Tynin gibi toplulukların egemenliği altına girmiş ve Bursa’nın adı da Bithynia olarak tarihi kayıtlarda yerini almıştır. Bu çevrede yerleşimin artması bir çok antik kentin ve günümüz modern şehirlerinin temelini oluşturmuştur. Bursa ve çevresinde önemli antik kentler yer almaktadır; Nikaiae (İznik), Kios (Gemlik), Apemeia (Mudanya), Miletepolis (M.K.Paşa), ve Apollania (Gölyazı).
Bursa’nın Osmanlı topraklarına katılması 1326 yılında Orhan Bey zamanında gerçekleşmiş ve başkent olmuştur. Bu şehir Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir çok esere ev sahipliği yapmış ve günümüze miras olarak gelmiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın “Bursa'da Zaman” adlı şiir kitabından bu dizelerle gezimize başlıyorum
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şıkırtısından,
Billur bir avize Bursa’da zaman.
Karagöz – Hacivat Müze Evi ve Anıt Mezar
Çekirge’de aracımı park edip, tarihi güzellikleri görmek için yürümeye başlıyorum. İlk durağım çocukluğumuzda bayılarak seyrettiğimiz Karagöz-Hacivat tiplemelerinin halen yaşatıldığı ve sonraki kuşaklara aktarılması için genç hayali ustalar yetiştirildiği Karagöz- Hacivat müze evi oluyor. Müzeyi ziyarete girdiğimde bir çok çocuğu içerden öğretmenleri eşliğinde çıkarken karşılaşıyorum. Halen bu müze evde günün belirli saatlerinde Karagöz-Hacivat orta oyunları büyük heyecanla oynatılmaktadır. Müzeyi gezebiliyorsunuz, Karagöz ve Hacivat’ın yaşam öyküleri, orta oyundaki tiplemelerin tanımları ve bunun üzerine araştırma yapmış kişilerin anıları yer almakta müze evin duvarlarında. Temiz ve bakımlı bir müze, gezmenizi tavsiye ederim.
Müzeden çıkınca yolun karşı tarafında Karagöz-Hacivat'a ait bir sembolik anıt mezar yer almaktadır. Bu iki tipleme gerçekten var mıydı yoksa halkın kendi gerçekleri ile bu tip bir sahne ile yaşatılması mı idi? kimbilir...
Süleyman Çelebi Türbesi, Çekirge caddesinde yoluma yürüyerek devam ediyorum. Az ilerde yolun sağ tarafında bir türbe gözüme ilişiyor. Yeşil bir parkın ortasında bulunan bu türbe Süleyman Çelebi’ye ait. Bursa’da 1351-1422 yılları arasında yaşayan Süleyman Çelebi, Mevlid’in yazarı olarak bilinmektedir. Türbede bir de alıntı var; “Allah adın zikredelim evvela-vaciboldur cümle işde her kula”. Saygıdeğer Çelebi’nin türbesini ziyaret ettikten sonra yoluma yürüyerek devam ediyorum. Şimdi ne çıkacaktı karşıma acaba?
Bursa Ormancılık Müzesi, arkeolog Bülent karşılıyor müzenin kapısında ziyaretçilerini. Müzeyi ziyaret ettiğimde bu kadar dolu bilgiyle çıkacağımı hiç sanmıyordum. Müzenin içinde eski ormancılık malzemeleri, ağaç ve taş fosiller, çevre ormanlarda yaşayan canlı türlerinden örnekler. Kendi elleri ile oluşturmuş müzeyi arkeolog Bülent, ve dinleyici buldu mu da anlatacak çok şeyi var. Şu ana kadar gezdiğim üç yerde de müze görevlilerinin yakın ilgisi beni şaşırtmıştı. Hem ilgililer hem de bilgili. Neydi bunun sırrı? Az sonra öğrenecektim.
Müze binası Saatçi köşkü diye anılırmış zamanında, Bursa eşrafından Ali Efendiye aitmiş. 19.yy sonlarında inşa ettirilmiş. 1936 yılına kadar Köşk olarak kullanımda kalmış ve aynı yıl Orta Orman okulu olarak hizmet vermeye devam etmiş 1949 yılında da kapatılmış. 1983 yılına kadar Orman Müdürlüğü binası olarak hizmet vermiş ve 1989 yılından beridir Orman müzesi olarak hizmet vermektedir.
ATATÜRK Köşkü ve Müze Evi
Nerde kalmıştım gezmeye? Kafam karışmıştı. Bursa’da şehri gezdikçe, gördükçe tanıdıkça daha da pozitif gelmeye başlamıştı. Bayağı yürümüştüm. Atatürk Köşküne uğramadan gidemezdim. Her şehirde Atatürk’le ilgili bir anı ya da bir yapı muhakkak karşıma çıkıyordu. Bu köşk 1923 yılında Atatürk’e Bursa’ya geldiğinde konaklaması için hediye edilmiş. Şubat 1938 tarihinde de Atatürk, köşkü Bursa özel il amirliğine devretmiş ve sonrasında müze olarak günümüze kadar gelmiştir. Köşk iki kat bir de çatı katı olmak üzere üç katlı inşa edilmiş. Çatı katı hariç tüm odaları ziyarete açık ve rahatlıkla gezebilirsiniz. Kapıdan içeri girdiğimde, biraz önce tarif etmiş olduğum Bursa’lı bilinci ile bir genç yanıma yaklaşarak hem köşkü gezdirdi hem de anlattı. Köşk de Atatürk’ün çalışma odası, yatak odası, yemek masası, misafir salonu gibi odaları o günkü eşyaları ile muhafaza edilmektedir. En hoşuma gideni de yemek masası üzerinde 10 kişilik yemek servisinin akşam sanki misafirleri varmışcasına yıllardır hazır beklemesi. Güzel bir andı. Sevgili Ata’mızın oturduğu koltuğa, yattığı yatağına dokunabilmek….
Bursa şehrini bir gün içinde gezmek mümkün olmadığını anlıyorum ve soluklanarak kaç gün süreceğini bilmeden bu kentin derinliklerine dalmaya devam ediyorum. Kentin belediyesinin güzel çalışmaları ile şehirde yaşayanlar için bir kent kültürü ve bilinci yaratması ve bunu bir çok yerde, sokaklarda paylaşması oldukça hoş. Nedir bu? Bu sırrı çözmeliyim !
Kent kültürü ve bilinci; “Yeşil Bursa Hepimizin Şehri” diyor Bursa’da yaşayanlar insanlar. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin başlatmış olduğu proje kapsamında halk eğitiliyordu. Bunu sokaklarda, gittiğiniz her yerde hissedebiliyorsunuz. Biraz önce demiştim bu sırrı öğrenecektim.
Bursa’da yaşayan halkın kent kültürü adına bir sloganı olmuş. “Bursa’yı seviyorum, Bursa benim evim, Bursa benim kentim, Bursa benim geleceğim, Bursa’yı sevmek, Bursa'ya benim evim gibi sahip çıkmaktır”. Müthiş bir şey! Tüm halk sanki aynı lisanı konuşur gibi sokaklarda dolaşıyorlar, biz yabancılara olduğunca nazik ve ilgili davranıp bu farkı anlamamızı ve hissetmemizi sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. (Yıl 2007)
YEŞİL kentin kuralları
-Bursa’yı tanımalıyız
-Kentimizin tarihine sahip çıkmalıyız
-Bursa’nın doğasını korumalıyız
-Selamlaşmayı alışkanlık haline getirmeliyiz
-Birlikte yaşadığımız kent halkına karşı nazik olmalıyız
-Komşumuzun haklarını gözetmeliyiz
-Farklı kültürlere açık olmalıyız
-Kentimizi temiz tutmalıyız
-Kamu görevlilerine yardımcı olmalıyız
-Çevremizdekileri rahatsız etmemeliyiz
-Kültürel gelişime önem vermeliyiz
-Kentin mobilyalarını korumalıyız
-Toplu ulaşım araçlarında kurallara uymalıyız
-Yardımsever olmalıyız
-Katılımcı olmalıyız
-Kentimizin geleceğine sahip çıkmalıyız.
Yazıyordu elime aldığım bir broşürde. Daha sonrada reklam panoları ile karşılaştım. İki gün kaldığım Bursa’da bu gözlemlerimi çok rahatlıkla yapabildim. Halk şehrine sahip çıkıyordu. Bursa tüm Türkiye’ye örnek olabilecek bir projeye adım atmış ve başarı da insanların yüzlerinde, gözlerinde hissediliyor.
Bugünlük bu kadar yeter, şimdi tarihi handa soğuk bir ayran ve gözleme yemek ve dinlenme zamanı. Yarın tekrar şehri gezmeye devam edeceğiz. (Bursa -2)
Hepiniz sevgiyle kalın.
Melih Eriş