DÜNYANIN 7 HARİKASI
GİTTİM, BİRİ DIŞINDA ORADA YOKLARDI!
Dünyanın 7 harikası çocukluğumuzdan beri okul sıralarında bize hep öğretilir olmuştu. Kitaplarda, ansiklopedi sayfaları arasına ve belgesellere sıkışıp kalmışlardı. Gezegenimiz onca güzelliğe sahipken neden bu 7 harika hep karşımıza çıkar ve öğretilir olmuştu? Bir sebebi olmalıydı. Dünya insanına ne anlatılmak isteniyordu? Bu 7 harikada yatan gizem neydi?
Büyüyünce gidecektim anlaşılan ve büyüdüm, yollara düştüm. Bu yedi harikaya ulaşmak için yaşadığımız ülkeye göre çokta yol kat etmek gerekmiyordu. Hepsi bize komşu olmuşlar, hatta üçü Ege kıyılarında tarihe gömülmüşlerdi. Neredeyse uçakla birer saat uzaklıktaydılar. Zaten bu ülkeleri gezmeyi hep merak etmişimdir.
Keops Piramidi, İskenderiye Feneri (Mısır) Artemis, Halikarnas Mozelesi (Türkiye) Zeus Heykeli, Rodos Heykeli (Yunanistan), Babil'in Asma Bahçeleri (Mezopotamya)..
Bulundukları konumlarına harita üzerinde baktığımda oldukça sistematik bir yapılaşma olduğunu anlamamak mümkün değil. Belirli bir bölgeye yapılmış olan bu yapılar birer “kehanet merkez” leri miydi acaba?
Anımsarsanız bu yapılaşmanın olduğu bölgelerde nice Tanrılar, Tanrıçalar, peygamberler, filozoflar, firavunlar, büyük savaşçılar, bilimadamları, kütüphaneler, ilk buluşlar vs. anlatıla gelmişti tarihte ve kitaplarda, belgesellerde.
İlk başta bakıldığında oraya buraya serpilmiş gibi görünmektedir bu merkezler. Oysa araştırmaya, keşfetmeye başladığımda bu yapıların dağılımlarında bir model olduğu anlaşılabiliyor. Bu model antik dünyada hayli ileri bir coğrafya ve birbirleri ile ilişkili bir disiplini işaret etmektedir. Antik dönemde, müzik, şiir, felsefe, astronomi, matematik, tıp ve bilim buralardan yeşerip dünya gezegenine dağılmaktaydı. Bu konuları araştırdıkça “7” rakamının gizemi de karşıma çıkıyordu.
Neden 7? Neydi bu rakamı bu kadar gizemli kılan? Bunun tartışmasını bu sayfalarda yapmayacağım ama birkaç 7 ye de değinmeden geçemeyeceğim. Gerisi de size kalmış…
Dünyanın 7 harikası - Haftanın 7 günü
- Müzikte 7 nota
- Gökkuşağı 7 renk
- Dünyanın etrafında 7 gezegen
- İnsan bedeninde 7 çakra ve 7 element
- Gökyüzü 7 kat
- Dünya 7 kıta
- İnsan 7 göbek bağlı birbirine
- Bir de Hürmüz bile 7 kocalı
7 harikayı gezmeye ilk başta Türkiye sınırları içinde bulunanlardan başladım. İlk yolculuğum: Artemis Tapınağı (Efes-Selçuk-İzmir) ve Halikarnas Mozolesi (Bodrum-Muğla)
ARTEMİS TAPINAĞI
İzmir-Selçuk Efes’de bulunan Artemis Tapınağı bugün sadece tek bir sütundan ibaret bir görüntü içermekte. Tarihi araştırmalar buranın antik zamanda büyük bir kehanet merkezi olduğunu belirtmekteler. Oldukça bakımsız görünen bu tarihi mekan için gazetelerde çıkan haberlere göre eski yapının tekrar yapılması yönünde gerekli izinlerin alındığını ve alt yapının başlatıldığından bahsediyorlar.
Artemis Tapınağı'nın temelleri milattan önce 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Tanrıça Artemis'e ithafen yapılmıştır. Tamamen mermerden oluşuyordu. Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlanmıştı ve dönemin en büyük heykeltıraşları Pheidias, Polycleitus, Kresilas ve Phradmon tarafından yapılmış olan bronz heykellerle süslenmişti. Tapınak hem bir pazaryeri, hem de bir dini müessese olarak kullanılıyordu.
Artemis Tapınağı M.Ö. 21 Temmuz 356'da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı bir Yunanlı tarafından yakıldı. Aynı gece Büyük İskender doğmuştur. Büyük İskender Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılması için yardım teklif etmiş fakat reddedilmiştir.
HALİKARNAS MOZOLESİ
Bugün Bodrum’a gittiğinizde Halikarnas Mozalesi nerede diye sorarsanız oradaki halk Halikarnas Balıkçısı'ndan bahseder. Antik zamanda Bodrum sırtlarına kurulan şehirde yapılmış olan bu harikadan eser kalmamıştır. Bu bölgede birkaç antik şehir kalıntısını yakın dönemlere kadar fazlasıyla görebilirken, hızlı şehirleşme bazı kalıntıları da ortadan kaldırmıştır.
Halikarnas Mozolesi, Kral Mausollos için karısı ve kız kardeşi tarafından yaptırılmış bir mezar. Bodrum civarında yapılmış ve yapımı M.Ö.350 yılında tamamlanmış. Tabanın üstünde kenarları heykellerle süslenmiş basamaklı bir podyum bulunuyordu. Süslü su mermerinden yapılmış lahit ve mezar odası, podyumun üstünde bulunuyordu ve İyonya tarzı kolonlarla çevrilmişti. Sıra sütunlar, yine heykellerle süslenmiş bir piramit çatıyı destekliyordu. Dört tane savaş arabasıyla çekilen bir savaş arabası heykeli ise piramidin tavanını donatıyordu.
Halikarnas Mozolesi'nin toplam yüksekliği 45 m. idi ve 4 tarafındaki 4 heykelin her birini ayrı bir heykeltıraş yapmıştı. Bu heykeller, tanrıların değil de insanlar ve hayvanların heykelleri olmasından dolayı tarihte özel birer yer tutarlar. 16 yüzyıl boyunca Halikarnas Mozolesi iyi bir durumda korundu. 15.yy da Haçlı Seferleri sırasında St. John şövalyeleri bölgeye geldiler ve bugün Bodrum Kalesi olarak geçen büyük bir kale yaptılar. Bu kalenin yapımında Halikarnas Mozolesi'nin nerdeyse bütün taşları kullanıldı.
Ülkemizde yapılanları ziyaret etmiştim ama bulamamıştım. Diğerleri ne durumdaydı ?
İkinci yolculuğum: Rodos heykeli (Rodos) ve Zeus heykeli (Olympia-Yunanistan). Onlar da yoktular!
RODOS HEYKELİ
Rodos heykelinin bulunduğu yerde ne mi var bugünlerde? Feribot ve yatlar için büyükçe bir liman ve hemen arkasında da büyük kale surları…
Bu muhteşem anıtta tarihin koşullarına dayanamayıp Limanın, kalenin, kiliselerin, camilerin yapımlarına yardımcı olmuş.
32 metre yüksekliğinde, demir ve taşla desteklenmiş bronzdan yapılmış bir heykeldir. Rodoslular tarafından Güneş Tanrısı Helios'a ithafen yapılmıştır. Yapılışından yok oluşuna kadar yalnızca 56 yıl geçmesine rağmen, Rodos Heykeli dünyanın yedi harikasından biri olmayı başarmıştır. Bunun en büyük sebebi, devasa bir heykel olmasının yanı sıra Rodos adasındaki insanlar için beraberliğin simgesi olması idi. Rodos Heykeli’nin yapılması tam 12 yıl sürmüş ve heykel M.Ö. 282 yılında bitirilmiştir. Liman girişinde bulunan heykel M.Ö.326 yılında bir deprem sonucunda en zayıf noktası olan dizinden kırılmış. Rodoslular, Firavun Ptolemie III Eurgetes’den restorasyon için yardım teklifi aldılarsa da, bir kâhine başvuruldu ve yardım reddedildi. Neredeyse 900 yıl boyunca heykel harabe halinde kaldı. 654 yılında Araplar Rodos’u fethettiler. Heykelden kalanları Suriyeli bir Yahudi’ye sattılar. Söylentiye göre bütün parçaları Suriye’ye 900 devenin sırtında taşınmıştır.
ZEUS HEYKELİ
Bu heykelin yerinden sökülüp İstanbul’a getirildiğini biliyor muydunuz? Yunanistan Mora Yarımadasında antik zamanda yapılmış olan bu heykel şuan tarihe gömülmüş olsa da tarihi Olympia kenti gezilebilir durumda. Merak edenler için Atina arkeoloji müzesinde bir benzeri yapılmış ve ziyaretçilere tanıtılmaktadır. Antik Olympia kentine ulaşabilmek için Atina’dan araç kiralayabilir yada otobüsle ulaşım sağlayabilirsiniz.
Zeus Heykeli M.Ö. 450 yıllarında, adına olimpiyat oyunları düzenlenen Tanrıların kralı Zeus için, Olimpiyatlara ismini veren Olimpia'da yapılmıştır. Zeus Heykeli, bir tahta iskelet üzerine altın, fildişi ve metal parçalar yerleştirilerek Partenon'un içinde yapılmıştır. Heykelin oturduğu taban 6,5 m. genişliğinde ve 1 m. yüksekliğinde, heykelin kendisi ise 13 m. yüksekliğindeydi. Olimpiyat oyunları 391 yılında Theodosius I tarafından putperestlik olarak değerlendirilip sona erdirilince, Zeus Tapınağı da kapatıldı. Heykel, zengin Yunanlılar tarafından Constantinople’ye (İstanbul) taşınmıştı ve 462 yılındaki büyük yangında yok olana dek orada kaldı. Bugün temelleri, birkaç yıkılmış kolon ve enkaz tüm kalıntılarıdır.
Yine yoklardı!
Üçüncü yolculuğum: Bu sefer Mısır’a doğru yolculuk yapacaktım.
7 harika dışında Mısır’ın kendisinin bir bütün olarak harika olduğunu söyleyebilirim. Ne kadar çok şey yaşanmış ve miras bırakılmıştı. Tabi bunları hissedebilmek ve anlayabilmek önemli!
Evet! 7 harikadan birini sonunda dimdik ayakta dururken görebilmiştim. Aman Tanrım bu ne güzellik! Bir anda diğerlerini de gözler önüne getirince bu yapıların nasıl bir emekle, nasıl bir düşünce ile yapılabildiğini sorgulamadan yapamıyordum. Durup bakma hevesim geçince Keops’un derinliklerine doğru yolculuk yapmaya başlamıştım bile çoktan.
Keops Piramidi ile ilgili izlenimlerimi Mısır gezi yazılarımda bulabilirsiniz…
KEOPS PİRAMİDİ
Sanıldığının aksine Giza Piramitleri'nin üçü de dünyanın yedi harikası listesine dahil değildir. Piramitlerden sadece Keops Piramidi bu listeye girmiştir. Keops Piramidi, 4. Hanedanlık zamanında M.Ö. 2560 yılında Firavun Khufu (Keops) tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yapımının 20 yılı aştığı sanılmaktadır. Piramit yapıldığında 145,75 m. yüksekliğindeydi. Yapıldığından itibaren 43 yüzyıl boyunca dünyadaki en yüksek yapısı olarak kayıtlara geçmiştir.
Keops Piramidi 7 harika içinde ilk inşa edilen olmasına rağmen dünyanın yedi harikası arasında günümüzde ayakta duran tek yapıdır. Bu düşünülmesi gereken bir durumdur. Tabi Mikerinos ve Kefren Piramitlerini de unutmayalım! Onlar da tarihe meydan okurcasına halen dimdik ayakta durmaktadırlar.
İSKENDERİYE FENERİ
Kahire’den ayrılıp 160 km uzaklıktaki Mısır’ın Akdeniz kıyısında ki modern şehirlerinden biri olan İskenderiye’ye otobüsle yada trenle ulaşabilirsiniz. Tarihte çok el değiştirmiş olan bu şehirde tarihin izlerini ve bu değişimleri görebilmek mümkün. Eski Mısır, Romalılar, Yunanlılar, Memlükler, Osmanlılar ve Araplar …
Onlardan geriye ne kalmıştı? Bunca yağmalama ve yenilenme sonrasında modern bir şehir ve 7 harikadan biri olan İskenderiye fenerinin yerinde de Kait-Bay Kalesi. Bu kalenin surlarında İskenderiye fenerinden kalma taşlara rastlayabilirsiniz.
İskenderiye Feneri, tehlikeli kıyı şeridi boyunca gemicileri yönlendirmek amacı ile İskenderiye kenti kıyısındaki Faros (Pharos) adasında yapılmıştır. Proje Büyük İskender'in komutanları Ptolemy Soter zamanında M.Ö 290 yılları sonunda başlamış, ölümünden sonra oğlunun hükümdarlığı zamanında bitirilmiştir. Şehrin batı limanında bulunan fener yaklaşık 166 m. yüksekliğindedir. Sadece harikaların değil bugüne kadar yapılmış fenerlerin de en yükseğidir. Gemicilik için güvenli bir ortam sağlamak isteyen Yunanlı tüccar Sostratus tarafından finanse edilmiştir. Fener’in en gizemli yanı, gündüzleri bile güneş ışığını denize yansıtmak amacı ile tasarlanmış cilalı bronz aynalarıydı. Geceleri ise aynaların önünde ateşler yakılıyor, böylece aynanın yansıttığı ışık gece yaklaşık 50 km. mesafeden görülebiliyordu. Yapı bir dizi depreme kadar bozulmadan kaldı. Fakat depremler ve doğal şartlar sonunda çöktü. Üst kısmı 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde çöktü. En sonunda 1480 yılında Memlük Sultanı Kait-bay tarafından fenerin olduğu yere yapılan bir kalede malzemeleri kullanılmak üzere tamamen yıkıldı.
Mısır yolculuğumda, sonunda 7 harikadan birini görebilme şansına sahip olabilmiştim.
Dördüncü ve son yolculuk: Bu yolculuğum 7 harikalardan sonuncusu olan Babil’in Asma bahçelerine idi..
BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ
Neredeydi bu bahçeler? Yeri tam olarak bilinemese de tahmin olarak Irak-Suriye sınırında çölün ortasında o zaman ki adıyla Mezopotamya da yer almaktaydı. Türkiye’den jeepimle yola çıkmıştım. Antakya Yayladağ sınır kapısını geçerek Suriye’nin içlerine doğru ilerlemeye başladım. Palmira ya geldiğimde çölün ortasında bir vaha yer almaktaydı. Birde antik zamandan kalma büyük bir antik şehir. Çölde bir vaha ve burada yaşayan insanlar vardı. Evet burası tarih öncesinde de bir çok konulara sahne olmuş Palmyra idi. Mezopotamya çölünün ortasında palmiye ağaçları, yer altından fışkıran sular, yeşil doğası ile zamanın Asma bahçelerini bulmuştum. Artık çölde daha fazla ileri gitmeme ve bugün tarihe gömülmüş olan Babil’in Asma Bahçelerini aramama gerek yoktu, nasıl olsa onu da göremeyecektim. İşte burası benim için Asma Bahçelerin ta kendisi.
Babil'in Asma Bahçeleri, çorak Mezopotamya çölünün ortasında, ağaçlar, akan sular ve egzotik bitkilerin bulunduğu çok katlı bir bahçedir. Coğrafyacı Strabo'nun 1. yüzyıldaki tanımına göre: "Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.
Asma Bahçeleri M.Ö 7. yüzyılda Babilonya kralı Nebukadnezar tarafından yaptırılmıştır. Söylentiye göre Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken karısı Semiramis için yaptırmıştır. Semiramis Medes kralının kızıdır. Mezopotamya’nın düz ve sıcak ortamı onu bunalıma itmiş, kral da karısının hasretini sona erdirmek için yapay dağların olduğu, suların aktığı yemyeşil bir bahçe yaptırmıştır. Bu yüzden bazen Semiramis'in asma bahçeleri olarak da anılır.
Babil'in asma bahçelerinin günümüze gelen kesin izleri yoktur. Fakat, bölgede araştırma yapan arkeologlar, Babil'deki sarayın kuzeydoğusunda görünüşü garip olan temel ve tonozlar buldular. Bunların Babil'in Asma Bahçelerine ait olduğu düşünülmektedir. Babil'in Asma Bahçeleri, klasik yazarlar tarafından ayrıntılı bir şekilde tanımlanmıştır. Günümüzde bu tanımlara göre çizilen resimler bulunmaktadır. Küçükken sandığımız gibi bu efsanevi bahçeler bir yerlere asılı fidan değildir, sadece sütunlarla desteklenen taraçalar üzerinde kurulmuştur.
Birkaç yıl içinde tamamlamış olduğum 7 harikalar gezisinde sadece ayakta dimdik duran Keops pramidini görebilmiş, bir kısmının yerlerine başka yapılar yapılmış, bir kısmı da yok olup gitmiştir. Gittiğim bu ülkelerde diğer kültürel zenginlikleri de tanıma şansına sahip olduğum için kendimi şanslı saymalıyım. Mısır, Yunanistan, Suriye ve Türkiye hepsinin tarihi derinliklerine indiğimiz zaman her birinin birbiri ile ilişkilendirmek mümkün olabilmektedir. İşte 7 harikaları da bu boyuttan incelemek gerekiyor.
Farklı rotalarda ve coğrafyalarda buluşmak üzere.
Hepiniz sevgiyle kalın.
Melih Eriş
Yorumlar -
Yorum Yaz