İnsan kısa sürede neleri keşfedebilir? Yol aldıkça kendini, kültürünü, unuttuklarını,
belki de sadece keşfetmenin hazzını...
Eğer kendini arıyorsan yönünü dağlara çevir, dağlarda gözlerini kapat, kulaklarınla
gör. Ağaçların fısıltılarını, böceklerin seslerini dinle. Binlerce yıllık uygarlıkların izini sür.
Keşif yolculuğu için yoldan çıkmaya hazır ol!
Melih Eriş
.................................................
BATI ANADOLU’NUN GİZEMLİ ŞEHRİ
Konumu gereği normal yol güzergahlarının üzerinde yer almadığı için bir türlü Kütahya’yı görme fırsatım olmamıştı. Basında çıkan anlatılar, gezginlerin yazılarından edindiğim bilgiler doğrultusunda artık Kütahya’yı görme zamanımın geldiğini hissettiğim bir gün yola koyuldum. Ne bekliyordu beni, neler görecek, neler hissedecektim. İşte yeni bir rota Kütahya.
Aylardan Mart, ılıman bir havada yolculuğum devam ediyordu, Domaniç’e yaklaştığımda yol yaklaşık 1500m rakıma ulaştı. Bahar havası görünümündeki bitki örtüsü Kocayaylası geçidinde bir anda bembeyaz bir hal almıştı. Bir müddet ruhumun hoşnut olduğu gezgin kimliğim doruk noktasına ulaşmıştı. Yol kenarına aracımı çekip bu güzelliği ve sessizliği içime teneffüs ettikten sonra yoluma devam ettim. Çoşkuyla başlamıştım Kütahya yolculuğuma. Yol boyunca Kocasu çayı da Uludağ’ın eteklerinden eriyen kar suları ile gürül gürül akarak bana arkadaşlık ediyordu. Memleketimin bu köşelerini ilk defa görüyordum ve iklim sürekli değişim gösteriyordu. Domaniç’e gelmişken Hayme Ana türbesini ziyaret etmeden geçmiyorum. Hayme Ana, Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin ninesi, Ertuğrul Gazi'nin annesidir.
Tunçbilek’e geldiğimde havada tamamen kömür kokusu hakimdi. Türkiye’nin önemli kömür madenlerine sahip bir yer. Kütahya’nın ilçelerinden olan Tavşanlı, kasabadan çok orta büyüklükte bir kenti andırıyordu. Tavşanlı’dan çıktıktan sonra yol üzerinde Kayaboğazı baraj gölü masmavi suları ile büyüleyici bir atmosfer yaratmıştı. Kütahya’ya yaklaştıkça geçmiş olduğum köyler alışılmıştan büyük hatta birer kasaba görünümü sunmaktaydılar. Bir çoğun da 4-5 katlı apartmanlar bile görmek mümkündü. Kütahya’ya 10 km kala Dumlupınar Üniversitesi tüm ihtişamı ile karşımda beliriveriyor. Yaklaşık 2.5 saatlik bir yolculuk sonrasında Kütahya’ya ulaşabilmiştim.
Kentin hızlı büyümesi nedeni ile çarpık bir yapılaşma ve karmaşa sokaklarda gözümden kaçmıyor. Eski Kütahya olarak anılan şehrin merkezi tarihi dokuya sahip. Hanlar, medreseler, camiler, müzeler, bedesten ve kale hatta çini ustalarını bile görmeniz mümkün.
Ege Bölgesi’nin İç Batı Anadolu bölümünde yer alan Kütahya, bilinen tarihi içinde Hitit, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Dönemi uygarlıklarıyla Türkiye Cumhuriyeti dönemine ulaşmıştır. Kütahya ili sınırları içinde kalan topraklarda yerleşen ve adı bilinen en eski halk Hitit’lerdir. Buna rağmen çevredeki Arkeolojik buluntular ilin yerleşim tarihini çok daha eskilere, ilk çağlara kadar götürmektedir. Kütahya, bugün de işletilen zengin maden yatakları dolayısıyla tarihin her devresinde ilgi görmüş, bu sayede geniş ticaret yollarına sahip olmuş, hızla gelişmiştir. Ayrıca Kütahya “Türk ve dünya askerlik tarihi” nin en büyük zaferinin kazanıldığı yer olarak zengin bir kültürel mirasa sahiptir.
Kütahya birçok uygarlıklara ev sahipliği yaptığı için bugünkü kent merkezinde ve çevresinde bu yapılaşmaları görmek mümkün olabilmektedir. Şehri gezmeye başladıkça kültürel zenginlik ve çeşitlilik beni iyice şaşkına çevirmekte olup bu kentin gerçek değerinin iyice tanınmadığı hissine kapılıyorum. Bu sadece ilk izlenimlerimden çıkan düşünceler.
Friglerden günümüze kadar ulaşan binlerce barınma ve korunma amaçlı mağaralar, erken Hıristiyanlık dönemi şapel ve kiliseleri, Romalılardan kalan Aizanoi antik kenti, ilk hali Bizanslılardan kalan Kütahya Kalesi, Selçuklulardan kalan Hıdırlık Mescidi, Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu topraklar olan Domaniç, Germiyanoğullarından kalan Vacidiye Medresesi ve II.Yakup İmaret Külliyesi, etnik kültürün son şahidi Yeni Mahalle Rum Ortodoks Kilisesi, Germiyan sokağı, Macar evi Osmanlılardan kalma Ulu Camii, Adliye Binası (Eski Hükümet Konağı) ve Kütahya Lisesi ile Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin atıldığı ve Başkumandan Meydan Savaşı'nın kazanıldığı Dumlupınar ve Altıntaş – Zafertepe Çalköy'de ki Şehitlikler ve Anıtlar bu topraklarda yaşayan medeniyetlerin bizlere bıraktıkları kültürel mirasın ilk akla gelenleridir.
Seyyah Evliya Çelebi’nin memleketi olduğunu da anmaktan ve evini de ziyaret etmeden Kütahya’dan ayrılmak olmaz.
Gezdikçe iyice hayran olmaya başlıyorum bu gizli tarih bekçisi Kütahya iline. Vay be dedirtecek cinsten bir tarih var ki daha henüz başladım. Sadece bugünümü ayırmayı düşündüğüm Kütahya’da bir gün daha kalmaya o an karar veriyorum. Gezi devam ediyor. Sokakları arşınlıyorum. Görebildiğim kadar çok fazla yer görmek istiyorum.
Büyük Bedesten sebze hali bedesteni olarak kullanılmaktadır. Küçük Bedesten ise bit pazarı olarak kullanılmaktadır.
Şehrin merkezinde birbirine yakınlığı nedeni ile bir çok tarihi mekanı ziyaret edebilme şansına sahip oluyorum. Şehrin doğusuna doğru ilerlediğimde Kossuth Müze Evi ve tarihi miras Germiyan sokağı görülmeye değer yerler arasındadır.
Kossuth Müze Evi: Bir aracın bile zor geçebildiği dar sokaklardan ilerleyerek Macar Sokağına geliyorum. Burada bulunan müze ev, 18.yy Türk evidir. Macar evi olarak da bilinir. Macar Özgürlük savaşının önderlerinden Lajos Kossuth 1850-1851 yılları arasında bu evde misafir edilmiş ve Macaristan Anayasası tasarısını bu evde hazırlamıştır.
Buradan rotamı her zaman dergi kapaklarını süsleyen rengarenk evlerin bulunduğu Germiyan sokağına çeviriyorum. Merkez Pirler mahallesinde, 18. yüzyıl Kütahya evlerinin topluca korunduğu Germiyan Sokak, Arnavut kaldırımlı yolu, elektrik ve telefon direkleri ile tellerinin bulunmadığı, Kütahya'daki tarihi kent dokusunun en güzel örneğidir. Bazı evler bakımlı ve yeni restore edilmiş, bazıları ise kullanılmamakta ve yeni sahiplerini bekler gibi bakımsız durmaktalar.
Germiyan sokağını büyük hayranlıkla gezerken konaklardan birinin içine dalıyorum. Bu konakta restotrant işletmeciliği yapılıyor. Böyle bir tarihi mekanı tam anlamıyla gezme ve inceleme şansına sahip oluyorum. Ev içi dekorasyonun dışında odalarda özel eski masalar hazırlanmış ve misafirlerini beklemekte. Tamamen eskiye dayalı mozaik korunmuş ve hatta duvardaki konağın ilk sahiplerinin resimlerine kadar. Konağın en üst katında çaylar eşliğinde yerel mutfak hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Konağın meşhur yemekleri arasında:
Tutmaç çorbası, Oğmaç çorbası, Tekke çorbası, Sıkcık çorbası
Şibitli tavuk tiridi, kıymalı sini mantısı, cimcik, ıspanaklı şibit, dolamber böreği, lopça
Doldurma kabak tatlısı, cendere, yufka tatlısı, ballı pelte tatlısı, irmikli gül tatlısı
Tabi ki bunlar ismini bilmediğimiz yerel mutfak, bilindik tatlar da mevcut. Afiyet olsun.
Bugün Kütahya sokaklarını iyice tavaf etmiş biraz da yorgunluk olmuştu. Yerel sohbetlerden aldığım keyfi anlatamam size! Her daim yeni bilgiler beni mutlu etmekteydi. Her taşın toprağın nerede ise bir anısı vardı
Devam edecek.
Hepiniz sevgiyle kalın.
Melih Eriş